Çünkü görüntüler insana ve yaşama dair çağrışımlarla doluydu…

(Burgazada)

Emek, ilgi, zaman ve sabır istiyor her gelişim. İnsanın, işin, ilişkinin, hayatın gelişimi..

(Şile)

‘Yaratıcı bir yetişkin, hayatta kalmayı başarmış bir çocuktur.’ Ursula Le Guin

(Brugge)

‘Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı?’ dedi insan; yanıtladı ayna: ‘Senden başka sen yok!’.

(Bingöl)

Şu yaprakların hepsi aynı renk olsa çok sıkıcı olurdu, değil mi? Öyleyse neden herkesin kendimize benzemesini istemek?.. Farklılıklarımızla birlikte çok güzeliz, rengarenk!

(Bergama)

Köklerinle barışmadıkça nasıl ‘sen’ olabilirsin?

(Diyarbakır)

Kahve köpürür de ruh köpürmez mi? Hani bazen bir filmde, kitapta, doğada, sergide, yani anlam bulduğumuz herhangi bir deneyimde yoğun bir coşku hissederiz ya içimizde, işte o ruhumuzun köpüğüdür. İçimizi kaynatan, tadından yenmeyen.

(Palovit Şelalesi, Rize)

Dışarıda aradığın kaynak içinde. Akmak için bir yol, bir kapı açılmasını bekliyor sadece; senin açmanı…

(Venedik)

Varın siz konuşmadığınızı sanın, bedeniniz durmadan konuşur! Ve yalan söylemeyi hiç beceremez.

(Floransa)

Bu görüntünün resmini çizsem ‘ressamın gülüşü’ koyardım adını: severek yapılan işin, yaşla azalmayan yaratıcılığın gülüşü…

(Gaziantep Oyuncak Müzesi)

Evet Şarlo, bence de ‘Çok düşünüyor ama az hissediyoruz.’.

(SALT Galata)

Kitapsız hayat tutsaklıktır. Özgürlük okumakta!

(Burgazada)

Emekle kurmak hayatı, ilmek ilmek dokumak…

(Berlin)

Okumak, soğuk betonda uzanırken yumuşak bir yatağın sıcaklığını hissetmektir.

(Halfeti)

Kıyılar arasına köprü kurmayı başarabilen insanevladı nasıl olur da insandan insana köprü kuramaz? Barışı sağlayamaz?

(Büyükada)

İlişkiye giden yol ihtiyaçtan geçer.

(Anvers)

Bir an gelecek, bitecek. Tam da bu yüzden çok kıymetli şu an!

(Amsterdam)

Gerçekten görüyor muyum çevremdekileri? Gerçekten görüyor muyum kendimi? Ah, kim kapattı gözlerimi?

(Burgazada)

Kır o kabuğu! İçindeki sensin.

(Roma)

Panjurları sıkı sıkıya kapatıp çiçeklerini eve hapsetmen de mümkün, sonuna kadar açıp özgürleştirmen de… İçindeki çiçekleri!

(İstanbul)

Durmak lazım bazen. Bir soluklanmak… Yeniden kanat çırpabilecek gücü toplamak için durmak lazım.

(İstanbul)

Ağlamak özgürleştirir!

(Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı)

Önce o kafesten kurtulabilmek için bir şey yapmalısın belki. Elinden geleni yaptın mı sence?

(Burgazada)

At martıya özenseydi koşabilmek anlamsız gelecekti; martı ata özense uçmaktan keyif almayacak, uçmayı bile unutacaktı belki…

(Adrasan)

Tembellik haktır.

(Bodrum)

Güneşi tutmaya çalışıyoruz, oysa zaten içimizde.

(Cambridge)

‘Bir gün çok bunalırsan, denizin dibinde yosunlara takılmış gibi soluksuz, sakın unutma gökyüzüne bakmayı, gökyüzü senindir, gökyüzü herkesindir.’ Nazım Hikmet

(Tiran)

İnsana inanmaktan nasıl vazgeçebilir insan?

(Karagöl, Artvin)

Acılarımıza döktüğümüz gözyaşları büyütür bizi.

(Burgazada)

Geçmişinden, özünden, kendinden kaçamazsın.

(Venedik)

İçinde en doğal halinle var olduğun, kendin olabildiğin ilişki gerçektir.

(Bozcaada)

Yaşadığımız alanlar biz dokundukça, kendimizden bir şeyler kattıkça güzelleşiyor ya, yaşamlarımız da dokundukça, onları kendimizleştirdikçe güzelleşecek.

(Freud Müzesi, Viyana)

Bazen içinde olur biter her şey; güneş içeride doğar, içine yansır, aydınlatır, ısıtır… Ruhun da yaşayabilir bahar coşkusunu _kendi güneşinden kaçmazsan.

(Urla)

Doğa: Açık hava müzesi.

(Burgazada)

Korkma, düşünme, at o ilk adımı, başla. Haydi!

(Alaçatı)

Şükür ruhun nefesi.

(Floransa)

Benden bana bir yol var. Yolun üzerinde ayrı ayrı odalar… Hepsi benim ve hepsi ben’im.

(Burgazada)

Kaygılandığında, öfkelendiğinde, üzüldüğünde kaçma hissettiklerinden. Otur o banka, ruhunun kabarmasını izle cesaretle.

(Urla)

Kendi bahçende korkuluk olmayı bırak. Bırak, hayallerin talan etsin bahçeni.

(Ankara)

Kar bile gülebiliyor yahu!

(Kaş)

Sürekli kendini korumak… Ah, ne sıkıcı bir hayat!

(Assos)

Kafesteki kuştan ne farkımız var? Beton yığınlar arasında geçiyorken hayatımız…

(Bozcaada)

Barış avucunun içinde. Barış seninle başlayabilir. Senden…

(Edirne)

Zamanı gelmedi mi kanatlarını açmanın? İçindeki cevhere hayat vermenin?

(İstanbul)

Bahar umuttur. Yenilenmenin, canlanmanın, ışığın, enerjinin, neşenin, aşkın umudu… Bahar gelince iyi hissetmemiz bundandır; umuttan…

(İstanbul)

Anda olmak ya da anda olmamak; asıl mesele bu.

(Bochum)

Sıkı sıkıya tutunmalı yaşama. Öyle ki; sarsın ruhum yaşamı sararken yaşam ruhumu…

(Gökçeada)

Herkesle aynı olmak zorunda değilsin. Güzelliğin özgünlüğünde.

(Şanlıurfa)

Karanlığının içinde bir aydınlık bulacaksın elbet. Ve aydınlığın içinde kendini…

(Moco Museum, Amsterdam)

İzin ver, hayallerin seni gerçekleştirsin.

(Marken)

Attığın her adımla büyüyor yaşam ağacın.

(Ankara)

Değip değmeyeceğini bilmemene, hiç bilemeyecek olmana rağmen seçimler yapmaya devam edeceksin. Belirsizliğine, kayganlığına, kaygısına rağmen.. Ve biliyor musun, hepsi değecek. En azından seçme cesaretini gösterdiğin için.

(Berlin)

Kahramanlık dövüş gücünde değil, sevme ve sevgini haykırma cesaretinde.

(Kafka Müzesi, Prag)

Odanın içi güvenli; dışına çıkmak ise korkutucu, bilinmezlikle dolu, biliyorum. Ama özgürlük tam da orada işte, denizin göğün mavisinde! Konfor alanının dışında.

(Çeşme)

Papatya dedi ki ‘Onun seni sevip sevmemesiyle inan hiç ilgilenmiyorum; sen kendini seviyor musun, onu söyle bana.’.

(Birgi)

Ununu eleyip, eleğini asabilirsin tabi. Ya da alır eleği eline, yıkadığın yaprakları  süzüp sarma sararsın.

(Budapeşte)

‘Beni korkutan tek bir şey var: Acılarıma değmemek.’ Dostoyevski (Ayakkabıların hikayesi için: http://visitbudapest.travel/guide/budapest-attractions/shoes-on-the-danube/)

(Burgazada)

‘Küçük kara balık denizi düşünüyordu. Bu düşünce onun zihninde bir gün gerçekleştireceği bir amaçtı. Ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük, dünya sandığı bir gölde yaşamak değildi.’ Behrengi

Peki senin denizin ne?

(Amsterdam)

Okumak kendi içinde yürümektir. Dolambaçlı bir yolda…

(İstanbul)

Ömür dediğin ne ki? Öyleyse hala canlıyken, hala kokunu çevrene yaymak mümkünken karış yaşama!

(Hamburg)

Seyahat salt bir şehre, bir ülkeye değil, kendine de gitmektir. İçsel barışa doğru…

(İstanbul)

O kara bulutlara rağmen bembeyaz kalabilmek mümkünse… Mümkün tüm olumsuzluklara rağmen içimizi aydınlık tutabilmek.

(Viyana)

En son ne zaman durdun? Kendin için kendinle kaldın? En son ne zaman doğanın seni doğanla buluşturmasına izin verdin?

(Ani Harabeleri, Kars)

Kendini kapattığın kuleden çıktığında göreceksin içindeki enginliği…

(Çiçekli Yayla, Çamlıhemşin)

Bazen sadeliktedir tüm görkem!

(Akyaka)

Başkasında en kızdığımız özellikler kendimizde de var olan özellikler olmasın? Ya gördüğümüz sadece kendi yansımamızsa?

(Paris)

Meali: Sanatsız hayat, çiçeksiz bahçeye benzer.

(Burgazada)

Aklım daima yolun sonundaysa yazık! Çok yazık kaçırdığım güzelliklere…

(Kemaliye)

Açılmıyor işte her kapı! Olmayınca olmuyor. Ama mutlaka oluyor başka bir kapı.

(İstanbul)

Ateşle ısınabiliriz. Ya da içten bir gülümsemeyle…

(Bingöl)

Tanrım, beni bulutları sadece bulut olarak görmekten koru!

(Burgazada)

‘Of, yağmur çamur, berbat bir gün!’ demek de bir seçim; suya düşen yansımayı, yaprağı görmek de…

(Sakıp Sabancı Müzesi)

Yalnızlıktan şikayetçiyiz, yalnız kendimizle meşgulken…

(Halfeti)

Yeni deneyimler katmalı yaşama. Çayı, evin içinde ya da bahçesinde değil damında içmeli mesela.

(Burgazada)

‘Hiç aklından çıkarma genç adam: Öğretmenler kapıyı açar, içeriye kendin girersin.’ Chen Hai Yang

(Bozcaada)

Bugün kendinle bir randevuya çıksan mesela… Oturtsan karşına kendini… Konuşsanız… Tanıtsa seni sana. Sarılsanız sonra. Kendinle…

(Cambridge)

Gölgenin çiçek açmasına izin ver. (Jung’a selam ile.)

(İstanbul)

‘Sevgi emekti’; emek sevilesi…

(Bayramiç)

Elini tutan her el kıymetli elbet. Elini tutan elin kadar değil ama.

(Akyaka)

İzin ver, yol seni sürprizlere götürsün.

(Samsun)

Birine kızdıysan arkanı dönüp gitme; yüzleş.

(Dali Müzesi, Paris)

Doğanın şefkatli dokunuşları vardır.

(Arapgir, Malatya)

Karanlığın olmadığı yerde aydınlığın olma ihtimali yoktur.

(Rize)

Perdeyi illa evin içine mi asmalıyız? Bunca sıradanlık neden?

(Kars)

‘Umudum tükendi.’ mi demiştin? Emin misin?

(Şile)

Olağanüstü deneyimler arıyoruz mutlu olmak için. Oysa doğa sürekli olağanüstü anlar yaratıyor bizim için, tüm olağanlığıyla.

(Adana)

Işığını söndürmen gerek bazen, diğerlerinin parlamasına alan açmak için.

(Bayramiç)

‘Evet düştüm, ne olmuş? Bak kalkıyorum yeniden.’

(Manisa)

Öğle yemeği aranda telefonuna kilitlenip sanal ilişkilerini sürdürebilirsin. Ya da alır arkadaşını karşına biraz gerçeklik paylaşırsın.

(Kayseri)

Her insanın eşsiz bir kendini var etme hali var.

(İstanbul)

Kendime ait vakitlerim olmalı. Kendime ısmarladığım, kendimi şımarttığım…

(SALT Galata)

Gerçekten dinlemiyorsan, duydukların karşındakinin dedikleri değil aklının içindekilerdir.

(Birecik)

İnsan insana, insan iletişime muhtaç.

(Burgazada)

Doğa okunur.

(Efes)

Anıların haraben değil; gizli hazinen.

(Xanthos, Antalya)

Herkesin onun hayatını izlediğini düşünüyordu oysa herkes kendi hayatıyla meşguldü.

(Van Gölü)

Kendimize hayali canavarlar yaratmaktan daha güvenli ne olabilir?

(Sakıp Sabancı Müzesi)

‘Doğurganlık kendini eylemde bulur.’ – Kierkegaard (Eser: Ai Weiwei)

(Bochum)

Oturduğun yerde düşünerek çözülmeyecek sorunların. Büyüyecekler hatta… Çözüm de ilaç da eylemin ta kendisi.

(Sheffield)

Girmek istediğin kapıyı yaratman gerekir bazen.

(Çan)

Oyun oynamak isteyen içindeki çocuk değil, içindeki yetişkin. Bırak oynasın. Bırak özgürleşsin, canlansın. Kendi olsun.

(Düsseldorf)

Durmazsan koşamazsın.

(Amsterdam)

Başkasıyla değil, kendinle bütünleştirendir aşk.

(Volendam)

Elini tutup karşıya geçirme, geçebileceğine inandır.

(Hamburger Bahnhof Museum, Berlin)

Yaşam, sürprizleri sahiplenebilmek değil de ne?

Tüm fotoğraf ve metinler Betül Bozkurt’a aittir. Referans göstererek KULLANMANIZI RİCA EDERİZ.